Bu Yıl Görmen Gereken 6 Şehir
Yılın ortalarına doğru ilerliyoruz ve muhtemelen kilo verme kararların seni terk etmeye başladı bile (benimki etti mesela). Ama bu beynini ve bedenini geliştirecek başka şeyler yapamayacağın anlamına gelmez! Nasıl mı? Tabi ki içinde yaşadığımız muazzam gezegeni dolaşıp keşfederek. İşe senin için hazırladığım, hemen gidip görmen (ve yeterince vakit geçirmen) gereken ilk 6 şehir listemi gözden geçirerek başlayabilirsin:
1. Dublin
Avrupa’nın en genç şehri ve hafta sonu uzaklaşmak ve rahatlamak için en ideal yer.
Yılda 10 milyon kadar Guinness bardağı üretilen, 666 lisanslı barıyla Dublin, hafta sonu arkadaşlarınla dışarı çıkıp rahatlaman için yaratılmış. Ama şehrin sana sunacakları bununla sınırlı değil tabi ki; edebiyat ve kültür beşiği Trinity College (Oscar Wilde, Drakula’nın yazarı Bram Stoker ve niceleri, buradan mezun oldu), National Gallery ve İrlanda Modern Sanat Müzesi (IMMA) seni bekliyor. Uzaklaşmak istiyorsun? Avrupa’nın en büyük kapalı parkı Phonix Park’ta yürüyüşe çıkabilir ya da trene atlayarak küçük, şirin Howth kasabasına gidip dünyanın en taze deniz ürünlerini tadabilirsin!
2. Seattle
Batı yakasının değeri anlaşılmayan bu mücevheri bir haftada yemeğe, kültüre ve tüm Amerikan sporlarına doymak için birebir (doğa da cabası).
Amazon (.com olan, yağmur ormanı değil) ve Starbucks’ın ev sahibi; Heykel Parkı, Ballard Çiftçi Pazarı, Pike Place Pazarı, Seattle Sanat Müzesi ya da “Experience Music” Projesi gibi sayısız görülecek yeri ile Seattle, her parçası yeni bir deneyim sunan ve hak ettiği kıymeti anlaşılmayan müthiş bir kültür cenneti.Üstelik, Seahawks, Mariners ya da Sounders gibi takımların yuvası olan bu şehir Amerikan futbolunun (soccer dedikleri bildiğimiz futbol değil) da Mekke’si. Eğer şehir hayatından sıkıldıysan bir water taxi (deniz motoru) ile Alki Beach’e gidip şenlik ateşi yakabilir, güzel bir yaz akşamında s’mores (büskivili, lezzet bombası küçük sandviçler) eşliğinde havanın tadını çıkarabilirsin. Feribotla Bainbridge Adası’na gidip Mora’nın müthiş dondurmalarını tatmak da bir seçenek tabi.
3. Münih
Alman kültürel deyimleriyle dolu, güzel parklarında yürüyebileceğin ve sörf yapabileceğin (evet, doğru duydun), dolu dolu bir hafta sonu için ideal, büyüleyici bir şehir.
Sörf öğrenmek için Kaliforniya ya da Avustralya çok mu uzak geliyor? Merak etme, arkanda kapı gibi Münih var! Almanya’nın güneyindeki bu Bavyera şehri dünyadaki nehir sörfünün başkenti (ve gerçekten de doğum yeri) ve uzun bir hafta sonunu geçirmek için son derece güzel ve rahatlatıcı bir yer. Yazın arkadaşlarınla birkaç tane Alman sosislisi denemek ve takılmak için The English Garden harika bir seçenek. Hava elverişli değilse otantik bir Roma spa ortamı sunan Volksbad’a giderek kendini zamanda geriye gitmiş gibi hissedebilir ya da gelişen Münih modern sanatının merkezi Tumblingerstrasse’yi keşfedebilirsin. Şehrin biraz dışında, Disney’in Büyülü Krallık kalesine ilham veren ve günü geçirebileceğin mükemmel bir mekan sunan Neuschwanstein Castle ziyaretini bekliyor.
4. Tokyo
Alışılmadık kültürü ve gerçekten harika yemekleriyle tam bir dünya şehri.
Tokyo, her biri kendi eşsiz tadına ve karakterine sahip çeşitli bölgelere bölünmüş bir şehir. Nihonbashi’den, Kanda Nehir üzerinden bir bot yolculuğuyla Kabukiza Tiyatrosuna gidebilir ve geleneksel Japon dans ve drama performansı kabuki’yi izleyebilirsin. En son şehir kültürünü yakalamak, özellikle Japon modasını görmek ve artık dünyaca ünlü olan Kedi Kafe’leri ziyaret etmek için Harajuku bölgesine gitmelisin. Doğanın tadını çıkarmak istersen şehrin merkezindeki Yoyogi Parkı’na ve içindeki ünlü Meiji Tapınağı’na giderek zen büyüsüne kapılabilirsin. Her ne kadar Tokyo restoranlarla tıka basa dolu ve hayal edebileceğin her mutfağı deneyebileceğin bir şehir olsa da (gerçekten, burada kendini yemekten öldürebilmek gayet mümkün) sushi gerçekten efsanevi. Tokyo Sushi Academy Tsukiji’de sadece Cumartesi günleri verilen 90 dakikalık dersleri almanı kesinlikle tavsiye ederim. Hem bu güne kadar yediğin toplam sushi miktarını geçecek kadar yiyebilecek, hem de sushi yapmayı öğreneceksin.
5. Sydney
Rahatlama konusunda dünya başkenti ve yeryüzündeki en güzel plajlardan bazılarının ev sahibi.
Avustralya’daki en çok fotoğraflanan okyanus havuzlarının çoğu Sydney – Bondi Beach tarafında. Umman maviliğinde yüzmek sana göre değilse, Bondi’den Coogee’ye yürürken göreceğin bu 50 metrelik tuzlu su havuzlarını deneyebilirsin. Bu yolculuk aynı zamanda altı kilometrelik, seni hiç de zorlamayacak bir doğa yürüyüşü şansı da sunacak ve şehrin inanılmaz sahilinin manzarasına doyamayacaksın. Güzel bir piknik yapıp gevşemek için Royal Botanic Gardens ideal olacaktır. Ama yükseklik korkunu yenmek ve şehrin gerçekten epik manzarasının tadını çıkarmak istersen dünyaca ünlü Harbor Bridge senin için ideal. Plaj hayatına doyamadın mı? Feribotla Manly Beach’e git ve eğlenceli bir yürüyüşün, mükemmel sörf bölgelerinin ve açlığına yenik düşersen Ben & Jerry’s dondurma dükkanının tadını çıkarabilirsin.
6. Rio de Janeiro
Dünya harikası bu şehir plajları, dağları ve mükemmel yemekleriyle birkaç haftalık bir tatil için ideal.
Tek tek bahsedilemeyecek kadar fazla olan mükemmel restoranları bir yana (benim tavsiyem Forte de Copacabana’da güzel bir kahvaltıyla güne başlaman ve Brezilya’nın her restoran bölgesinde bulacağın müthiş BBQ yemeği churrasco ile günü bitirmen olacak); harika bir panaroma için teleferikle Pao de Acucar’a çıkmadan, Pedro Bonito ve Forte do Leme’ye yürüyüşe gitmeden ya da Lagoa etrafında bisikletle dolaşmadan dönmemelisin. Ve tabi şehrin olayı plajları olduğu için, deniz kenarının birkaç incisinden de bahsetmek lazım: Pedra do Arpoado, Grumari ve Ipanema kesinlikle görülmeye değer. Seyahatini tamamlamak için de Corcovado’ya tramvayla çıkıp Rio’nun sembolü, o ünlü İsa Heykeli’nin önünde, sadece burada çektirebileceğin o epik selfie ile sosyal medya hesaplarını taçlandırmalısın.