İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi
Tipik bir örnek: Amerikan Üniversitesi’nden arkadaşım Lena, erkek kardeşimle olan telefon konuşmamıza kulak misafiri oldu ve aramızda Amerikan ve İngiliz İngilizcesi hakkında ilginç bir diyalog geçti.
İşte böyleydi:
Konuşma erkek kardeşime şehir dışındaki büyükannemizle gününün nasıl geçtiğini sormamla başladı. Büyükannemiz çayın yanında güzel kurabiye (biscuit) yemeği çok sever, kardeşimde onu ana caddedeki (high street) şık (swanky) bir çay salonuna götürmüş. Otoparktan asansörle (lift) çıkarken şemsiyesini (brollie) düşürmesiyle olay başlar. Şansı varmış ki dükkana (shop) girip yeni bir tane alması için yeteri kadar vakti varmış, büyükannem çok mutlu olmuş ve teşekkür etmek için kardeşime yeni bir kazak (jumper) almış. Ve doğal olarak kendisi için biraz da cips (crisps) almış.
Telefonu kapattığımda Lena’da aynı olayı bir de kendi ağızından anlattı:
Lena’nın dediğine göre, erkek kardeşi büyükannesini “high street” (ana cadde) değil “main street” (ana cadde) Detaylı Bİlgigötürürmüş çünkü orada büyükannesinin sevdiği şık (“fancy”) bir kahve dükkanı varmış. Büyük annesi kurabiyelerin yanında kahve içmeyi tercih edermiş. Aynı şekilde eğer büyükannesi asansörde(“elevator”) şemsiyesini (“umbrella”) düşürmüş olsa, kardeşi bir dükkana (“store”) girip yeni bir tanesini alırmış. Ve büyük ihtimalle büyükannesi de ona teşekkür için bir kazak (“sweater”) alırmış ama cips (“chips”) sevmediği için cips (“chips”) almazmış.
Farklı görünüyor değil mi? Her ne kadar Lena’nın büyükannesi de aynı şeyi yapmış olup birçok ortak noktamız bulunsa da anadilimizden ayrılıyoruz.