İngilizce deyimler, atasözleri, ve tabirler günlük İngilizce'nin önemli bir parçasıdır. Yazılı dilde ve konuşma dilinde her zaman ortaya çıkarlar. Deyimler kendi başlarına bir anlama sahip olmadıklarından, her deyimin anlamı ve kullanımı hakkında bilgi edinmeniz gerekir. Bu çok fazla iş gibi görünebilir, fakat deyimleri öğrenmek eğlencelidir, özellikle İngilizce deyimleri kendi dilinizdeki deyimler ile kaşılaştırdığınızda.
Yaygın deyimler ve tabirleri öğrenmek İngilizce'nizin kulağa daha doğal gelmesini sağlayacaktır, bu yüzden bu tabirlerin bazılarına hakim olmak iyi bir fikirdir. Aşağıdaki tablolar, deyimlerin Amerikan İngilizce'sinde ne kadar yaygın olduğuna göre düzenlenmiştir. İşe İngilizce'de en yaygın deyimleri öğrenerek başlayabilirsiniz, çünkü Amerikan filmleri veya TV izlerken, veya ABD'yi ziyaret ettiğinizde düzenli olarak bu deyimlerle karşılaşırsınız. En yaygın olanlara hakim olduktan sonra, diğerlerine bakın. Bu sayfadaki deyimlerden hiçbiri olağandışı veya modası geçmiş değildir, bu yüzden tüm İngilizce konuşulan ülkelerde ana dili İngilizce olan kişiler ile konuşurken bu deyimleri rahatça kullanabilirsiniz.
En yaygın İngilizce deyimler
Bu İngilizce deyimler ABD'de günlük konuşmalarda son derece yaygındır. Bu deyimleri filmlerde ve dizilerde duyabilirsiniz ve İngilizce'nizin kulağa daha doğal gelmesi için kullanabilirsiniz.
Deyim | Anlamı | Kullanımı |
---|---|---|
A blessing in disguise | başta kötü gibi görünen iyi bir şey | cümle içerisinde |
A dime a dozen | değersiz | cümle içerisinde |
Beat around the bush | Lafı dolandırmak, genelde nahoş olduğundan dolayı | cümle içerisinde |
Better late than never | Bir şeyi hiç yapmamaktansa geç yapmak daha iyi | tek başına |
Bite the bullet | Kaçınılmaz olduğundan dolayı bir şeyi kabullenme | cümle içerisinde |
Break a leg | İyi şanslar | tek başına |
Call it a day | Bir eylemi sonlandırmak | cümle içerisinde |
Cut somebody some slack | Müsamaha etmek | cümle içerisinde |
Cutting corners | Kestirmeden gitmek | cümle içerisinde |
Easy does it | Acele etme | tek başına |
Get out of hand | Kontrolden çıkmak | cümle içerisinde |
Get something out of your system | Yapmak istediğiniz bir şeyi yapıp aklınızdan çıkarmak | cümle içerisinde |
Get your act together | Daha iyi çalış veya terk et | tek başına |
Give someone the benefit of the doubt | Birinin dediğine inan | cümle içerisinde |
Go back to the drawing board | Sil baştan başlamak | cümle içerisinde |
Hang in there | Vazgeçme | tek başına |
Hit the sack | Uyumaya gitmek | cümle içerisinde |
It's not rocket science | O kadar zor değil | tek başına |
Let someone off the hook | Birini bir şeyden artık sorumlu tutmamak | cümle içerisinde |
Make a long story short | Bir şeyi kısaca söylemek | cümle içerisinde |
Miss the boat | Çok geç | cümle içerisinde |
No pain, no gain | İstediğin şey için uğraşmak zorundasın | tek başına |
On the ball | Becerikli | cümle içerisinde |
Pull someone's leg | Birine şaka yapmak | cümle içerisinde |
Pull yourself together | Sakin ol | tek başına |
So far so good | Şu ana kadar herşey yolunda | tek başına |
Speak of the devil | Bahsettiğiniz kişinin gelivermesi | tek başına |
That's the last straw | Sabrım tükendi | tek başına |
The best of both worlds | İdeal bir durum | cümle içerisinde |
Time flies when you're having fun | Eğlenirken zamanın nasıl geçtiğini farketmiyorsun | tek başına |
To get bent out of shape | Üzülmek | cümle içerisinde |
To make matters worse | Bir sorunu daha kötü hale getirmek | cümle içerisinde |
Under the weather | Hasta olmak | cümle içerisinde |
We'll cross that bridge when we come to it | Şu anda sorun hakkında konuşmayalım | tek başına |
Wrap your head around something | Bir şeyin karmaşık olduğunu anla | cümle içerisinde |
You can say that again | Doğru, katılıyorum | tek başına |
Your guess is as good as mine | Bir fikrim yok | tek başına |
Yaygın İngilizce deyimler & tabirler
Bu İngilizce deyimler ABD'de düzenli olarak kullanılırlar. Her gün duymayabilirsiniz, fakat ana dili İngilizce olan kişiler tarafından bilinirler. İçerik uygun olduğunda kullanmaktan çekinmeyin.
Deyim | Anlamı | Kullanımı |
---|---|---|
A bird in the hand is worth two in the bush | Sahip olduğun şey daha sonra sahip olacağın şeyden daha değerlidir | tek başına |
A penny for your thoughts | Senin düşüncen nedir | tek başına |
A penny saved is a penny earned | Biriktireceğin parayı daha sonra harcayabilirsin | tek başına |
A perfect storm | Olabilecek en kötü durum | cümle içerisinde |
A picture is worth 1000 words | Söylemektense göstermek daha iyi | tek başına |
Actions speak louder than words | İnsanların söylediklerine değil yaptıklarına inan | tek başına |
Add insult to injury | Bir durumu daha kötü hale getirmek | cümle içerisinde |
Barking up the wrong tree | Hatalı olmak, çözüm için yanlış yere bakmak | cümle içerisinde |
Birds of a feather flock together | Birbirine benzeyen insanlar genelde arkadaş olur (genellikle olumsuz bir şekilde kullanılır) | tek başına |
Bite off more than you can chew | Halledebileceğinden daha fazlası ile uğraşmak | cümle içerisinde |
Break the ice | Havayı yumuşatmak | cümle içerisinde |
By the skin of your teeth | Kıl payı | cümle içerisinde |
Comparing apples to oranges | Karşılaştırılamaz iki şeyi karşılaştırmak | cümle içerisinde |
Costs an arm and a leg | Pahalıya mal olmak | cümle içerisinde |
Do something at the drop of a hat | Bir şeyi öncesinde planlamadan yapmak | cümle içerisinde |
Do unto others as you would have them do unto you | İnsanlara karşı adil davranmak. "Altın Kural" olarak da bilinir | tek başına |
Don't count your chickens before they hatch | Dereyi görmeden paçaları sıvama. | tek başına |
Don't cry over spilt milk | Düzeltilemeyecek bir için yakınmanın faydası yok. | tek başına |
Don't give up your day job | Bu işte pek iyi değilsin | tek başına |
Don't put all your eggs in one basket | Yaptığın şey çok riskli | tek başına |
Every cloud has a silver lining | Her işte bir hayır vardır | tek başına |
Get a taste of your own medicine | Başkalarına davrandığın gibi sana davranılsın (olumsuz) | cümle içerisinde |
Give someone the cold shoulder | Birini görmezden gelmek | cümle içerisinde |
Go on a wild goose chase | Amaçsızca bir şey yapmak | cümle içerisinde |
Good things come to those who wait | Sabırlı ol | tek başına |
He has bigger fish to fry | Şu anda konuştuğumuz şeyden daha önemli işleri var | tek başına |
He's a chip off the old block | Babasının aynısı | tek başına |
Hit the nail on the head | Taşı gediğine koymak | tek başına |
Ignorance is bliss | Cehalet mutluluktur | tek başına |
It ain't over till the fat lady sings | Bu iş henüz bitmedi | tek başına |
It takes one to know one | Kişi kendinden bilir işi | tek başına |
It's a piece of cake | Kolay | tek başına |
It's raining cats and dogs | Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor | tek başına |
Kill two birds with one stone | Bir taşla iki kuş vurmak | tek başına |
Let the cat out of the bag | Bir sırrı ortaya çıkarmak | cümle içerisinde |
Live and learn | Bir hata yaptım | tek başına |
Look before you leap | Sadece hesaplanmış riskleri al | tek başına |
On thin ice | Tehlikeli bir durumda olmak | cümle içerisinde |
Once in a blue moon | Çok nadir | cümle içerisinde |
Play devil's advocate | Şeytanın avukatlığını yapmak | cümle içerisinde |
Put something on ice | Bir şeyi rafa kaldırmak | cümle içerisinde |
Rain on someone's parade | Birinin planlarını bozmak | cümle içerisinde |
Saving for a rainy day | Daha sonrası için para biriktirmek | cümle içerisinde |
Slow and steady wins the race | İstikrar hızdan daha önemlidir | tek başına |
Spill the beans | Baklayı ağzından çıkarmak | cümle içerisinde |
Take a rain check | Bir planı ertelemek | cümle içerisinde |
Take it with a grain of salt | Çok ciddiye alma | cümle içerisinde |
The ball is in your court | Karar senin | tek başına |
The best thing since sliced bread | Çok güzel bir icat | cümle içerisinde |
The devil is in the details | Uzaktan hoş gelir, ama yakından bakınca, sorunları vardır | tek başına |
The early bird gets the worm | Erken kalkan yol alır | tek başına |
The elephant in the room | Görmezden gelinen aşikar gerçek | cümle içerisinde |
The whole nine yards | Ne var ne yok hepsi | cümle içerisinde |
There are other fish in the sea | Bir fırsatı kaçırmak sorun değil. Başka fırsatlar doğar. | tek başına |
There's a method to his madness | Deli gibi görünüyor ama aslında akıllı | tek başına |
There's no such thing as a free lunch | Hiçbir şey bedava değil | tek başına |
Throw caution to the wind | Bir risk al | cümle içerisinde |
You can't have your cake and eat it too | Her şeyi elde edemezsin | tek başına |
You can't judge a book by its cover | Bu kişi veya şey kötü gibi görünebilir ama aslında özünde iyi | tek başına |
İyi bilinen İngilizce deyimler & atasözleri
Bu İngilizce deyimler ve atasözleri ana dili İngilizce olan kişiler tarafından iyi bilinirler ve kolayca anlaşılırlar, fakat günlük konuşmada pek sık kullanılmazlar. Daha yaygın deyimlere hakim değilseniz, oradan başlamak daha iyi olur, fakat aşina olduysanız, aşağıdaki deyimler İngilizce'nize daha da renk katacaktır.
Deyim | Anlamı | Kullanımı |
---|---|---|
A little learning is a dangerous thing | Bir şeyi tamamen anlamayan insanlar tehlikelidir | tek başına |
A snowball effect | Çığ etkisi | cümle içerisinde |
A snowball's chance in hell | Hiç şansı yok | cümle içerisinde |
A stitch in time saves nine | Sorunu büyütmeden halletmeli | tek başına |
A storm in a teacup | Küçük bir sorunu büyütmek | cümle içerisinde |
An apple a day keeps the doctor away | Elma yemek sizin için iyidir | tek başına |
An ounce of prevention is worth a pound of cure | Tedbir tedaviden iyidir | tek başına |
As right as rain | Mükemmel | cümle içerisinde |
Bolt from the blue | Beklenmedik sürpriz | cümle içerisinde |
Burn bridges | Köprüleri yakmak | cümle içerisinde |
Calm before the storm | Fırtına öncesi sessizlik | cümle içerisinde |
Come rain or shine | Ne olursa olsun | cümle içerisinde |
Curiosity killed the cat | Fazla merak iyi değildir | tek başına |
Cut the mustard | İyi bir iş çıkarmak | cümle içerisinde |
Don't beat a dead horse | Boşa kürek çekmek | tek başına |
Every dog has his day | Herkesin şanslı bir günü vardır | tek başına |
Familiarity breeds contempt | Alışkanlık bıkkınlık yaratır | tek başına |
Fit as a fiddle | Turp gibi | cümle içerisinde |
Fortune favours the bold | Riskler al | tek başına |
Get a second wind | Soluklanmak | cümle içerisinde |
Get wind of something | Duyum almak | cümle içerisinde |
Go down in flames | Başarısız olmak | cümle içerisinde |
Haste makes waste | Acele işe şeytan karışır | tek başına |
Have your head in the clouds | Dikkatini vermemek | cümle içerisinde |
He who laughs last laughs loudest | Son gülen iyi güler | tek başına |
Hear something straight from the horse's mouth | Bir şeyi o şey ile ilişkili kişiden duymak | cümle içerisinde |
He's not playing with a full deck | Aklı noksan | tek başına |
He's off his rocker | O deli | by itself |
He's sitting on the fence | Karar veremiyor | tek başına |
It is a poor workman who blames his tools | Bir işi beceremiyorsan diğerlerini suçlama | tek başına |
It is always darkest before the dawn | Durumlar düzelecektir | tek başına |
It takes two to tango | Sadece bir kişi sorumlu değil. Her iki kişi de işin içinde. | tek başına |
Jump on the bandwagon | Bir trendi takip et, herkesin yaptığını yap | cümle içerisinde |
Know which way the wind is blowing | Durumu kavra (genellikle olumsuz) | cümle içerisinde |
Leave no stone unturned | Her yere bak | cümle içerisinde |
Let sleeping dogs lie | Bir sorunu tartışmayı bırak | cümle içerisinde |
Like riding a bicycle | Nasıl yapıldığını hiç unutmadığınız bir şey | cümle içerisinde |
Like two peas in a pod | Her zaman birlikteler | cümle içerisinde |
Make hay while the sun shines | Fırsattan istifade etmek | cümle içerisinde |
On cloud nine | Çok mutlu | cümle içerisinde |
Once bitten, twice shy | Önceden zarar veren bir şeyden çekinme | by itself |
Out of the frying pan and into the fire | Kötü bir durum daha da kötüye gidiyor | tek başına |
Run like the wind | Hızlı koşmak | cümle içerisinde |
Shape up or ship out | Daha iyi çalış ya da terket | tek başına |
Snowed under | Meşgul | cümle içerisinde |
That ship has sailed | Artık çok geç | tek başına |
The pot calling the kettle black | Tencere dibin kara seninki benden kara | cümle içerisinde |
There are clouds on the horizon | Ufukta kara bulutların belirmesi | tek başına |
Those who live in glass houses shouldn't throw stones | Ahlaken şüphe oluşturan kişiler başkalarını eleştirmemelidir | tek başına |
Through thick and thin | Hem iyi hem kötü günlerde | cümle içerisinde |
Time is money | Vakit nakittir | tek başına |
Waste not, want not | Sakla samanı gelir zamanı | tek başına |
We see eye to eye | Aynı fikirdeyiz | tek başına |
Weather the storm | Zorlukların hakkından gelmek | cümle içerisinde |
Well begun is half done | Başlamak bitirmenin yarısıdır | tek başına |
When it rains it pours | Aksilikler hep üst üste gelir | tek başına |
You can catch more flies with honey than you can with vinegar | Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır | tek başına |
You can lead a horse to water, but you can't make him drink | Zorla güzellik olmaz | tek başına |
You can't make an omelet without breaking some eggs | Bir şeyi yapmanın her zaman bir bedeli vardır | by itself |